Dans ve direnişin buluşması: One Million Steps

İlke Kızmaz - İleri Haber

Bir tap* dansçısının günlük yaşamın, şehrin, adımların ritmini yakalamak için çıktığı yolda tesadüfi bir şekilde Gezi Direnişi ile buluşmasını konu eden One Million Steps (Bir Milyon Adım) belgeseli dünya prömiyerini 13 Haziran’da 8. Documentarist kapsamında Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda yaptı.

Yönetmenliğini Eva Stotz’un yaptığı filmde Marije Nie gezgin bir tap dansçısı olarak karşımıza çıkıyor. Bir metni, dışsesi olmayan, anlatmak istediğini sadece dans, ritim ve direniş görüntüleriyle ifade eden sıcacık, naif ve cesur bir kısa belgesel One Million Steps. Hikayesi de oldukça ilginç. 2013 Nisan’ında yönetmenin sözleriyle “büyük zıtlıklar barındıran ve neoliberal ekonominin genişleme konusu olan 2000 yıllık şehir” İstanbul’a gelen ekip günlük yaşamın, şehrin ritmini keşfetmek için kendine alan olarak “kentsel dönüşüm”ün – asıl adıyla yağma ve talan – merkezlerinden biri olan Tarlabaşı’nı seçiyor. Tarlabaşı’nın yıkık sokak ve apartmanlarında dans eden Marije’yi izliyoruz. İçimizi ısıtan ise mahallede kalmış az sayıda insanın bu yabancı dansçıyı sıcacık karşılamaları, birlikte dans etmeleri, ritim tutmaları…

Elbette film Tarlabaşı ile kalmıyor, İstanbul’un değişik yerlerinde dans ederek dolaşan dansçımızı hayret ve neşe ile izleyen, birçoğu ilk kez gördüğü tap dansına eşlik etmeye çalışan insanları görüyoruz. Yüzlerde bir merak ve tebessüm… Ekip bir hafta süren çekimi tamamladıktan sonra ülkeden ayrılıyor. Kurgu aşaması sürerken ekibin İstanbul’daki üyeleri Gezi Direnişi’nin haberini veriyorlar yönetmene. Yönetmen Slotz ve dansçı Nie hemen tekrar İstanbul’a geliyorlar. Ve arayıp da bulamadıkları o büyülü ritmi, yaşamın, direnişin, isyanın ritmini Gezi Direnişinde buluyorlar. Gaz bombaları arasında dans ederken görüyoruz cesur dansçımızı. Barikatlarda dans ederken barikatçılar ona ritimle eşlik ediyorlar. Bir anda yüzlerce insan sarıyor etrafını, coşkuyla marşlar söylüyorlar. Sokak sokak, barikat barikat dans ediyor Marije… Ritmi keşfetmek için geldiği bu şehirde bir anda dayanışmanın ritmi oluveriyor adımları. Dansçı eylemci, eylem dans oluveriyor birden. Yönetmenin sözleriyle; “Dansçı en başta politik ve oyunbaz, fakat sonra direnişteki insanlarla olan yakınlığını keşfediyor, ve dansını dayanışmanın güçlü bir dışavurumu olarak kullanmaya başlıyor.”

Bu kısacık film hafızamızı tazelemekle kalmıyor, yüzümüze tebessüm oluyor. Hem de görmediğimiz bir pencere sunuyor bize. Bir dansçının gözünden Haziran’ımızı görüyoruz. Özgürlük kavgasını, direnişi, dayanışmayı görüyoruz. Ve elbette politik bir duruş, bir eylem, bir başkaldırı olarak dansı görüyoruz. Kapitalizmin baskısı altında yaşayan kitlelerin adımlarındaki, günlük yaşamın içindeki ritmi keşfediyoruz. Yağma ve talana direnen kentlerin, mahallelerin ritmini keşfediyoruz. Umudumuzu tazeliyoruz. Ve salondan çıkarken insanların adımlarına bir başka türlü bakıyorum. İstiklal’de milyonlarca adım yeni Haziran’ların ritmini vuruyor sanki…


*Tap dans; kısaca, ayak topuk ve burunlarının yere vurularak ritim elde edildiği, salt adım ritimlerinden oluşan bir dans türüdür. 

DAHA FAZLA