Corpus Dergi’den ‘Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet’ söyleşisi

Corpus Dergi’den ‘Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet’ söyleşisi

Alev Özkazanç’ın konuşmacı olduğu etkinlik Ankara’da düzenlendi.

İleri Haber

Corpus Dergi’nin “Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı söyleşisi, Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nde 3 Mart günü düzenlendi. Söyleşide konuşmacı olarak yer alan siyaset bilimci ve yazar Alev Özkazanç, “Otoriter popülist rejimler, neoliberalizmin yol açtığı yaygın toplumsal çözülmeye ve hoşnutsuzluklara hitap etmektedir. Bu sağcı yükselişin kurucu bir parçası da, toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlerdir” şeklinde konuştu.

Toplumsal cinsiyet ve feminizm üzerine çalışmalarıyla tanınan siyaset bilimci Alev Özkazanç’ın konuşmacı olduğu, Corpus Dergi’nin “Otoriter Popülizm ve Toplumsal Cinsiyet” başlığıyla düzenlediği söyleşi 3 Mart’ta Mülkiyeliler Birliği’nde gerçekleşti.

Söyleşide, “Otoriter popülist söylemler ile neoliberalizmin krizi arasındaki bağ nedir?” ve “İstanbul Sözleşmesi, LGBTİ+’lar, kürtaj hakkı ve aile tartışmaları nereye oturtulabilir?” gibi sorulara cevap arandı.

‘OTORİTER POPÜLİZM, KÜRESEL NEOLİBERALİZMİN YARATTIĞI SORUNLARA KARŞI SAĞCI BİR TEPKİDİR’

Otoriter popülist siyasetçileri genel özellikleri bakımından etno-milliyetçi, ırkçılık, yerli-millici, AB karşıtı, göçmen karşıtı, anti-küreselci, anti-liberal, anti-demokratik ve anti-elitist olarak açıklayan Alev Özkazanç, “Otoriter popülist, temelde siyasal alanı halk ve kurulu düzen olarak ikiye bölen popülist bir mantıktır. Fakat bunu sağcı otoriter bir içerikle yapmaktadır. Liberal-demokratik değerlere karşı, insan hakları ve sivil toplum ve demokratik kurumlara da karşı, küresel neoliberalizmin yarattığı toplumsal ve siyasal sorunlara karşı sağcı bir tepkidir. C. Mouffe’ın ifadesiyle, popülist momentin bir semptomudur bu gelişme” ifadelerini kullandı.

Söz konusu gelişmeleri neoliberal hegemonyanın 2008 ile başlayan krizinin sonuçları olarak da okuyabileceğimizi söyleyen Özkazanç, 2010 civarında Arap Baharıyla başlayan süreçte, tüm dünyanın sol hareketlere sahne olduğunu ve meydan hareketlerinin, neoliberal hegemonyanın kırılmasını temsil eden ilk büyük hareketlenmeleri olduğunu belirtti.

‘OTORİTER POPÜLİST YÜKSELİŞİN KURUCU BİR PARÇASI, TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KARŞITI HAREKETLERDİR’

Özkazanç, şunları kaydetti:

“Sol dalganın geri çekilmesinin ardından alanı sağcı-faşizan tepkiler kaplamıştır. Otoriter popülist rejimler, neoliberalizmin yol açtığı yaygın toplumsal çözülmeye ve hoşnutsuzluklara hitap etmektedir. Bu sağcı yükselişin kurucu bir parçası da toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlerdir. Bu hareketler de 1994’ten itibaren Vatikan öncülüğünde başlamıştır. Fakat 2010’larda kitlesel bir karşı-harekete dönüşmüştür. Karşı-hareket, içinde dinci kesimler ağırlıkta olsa da geniş bir seküler koalisyon gibi çalışmaktadır. Karşı-hareket, 1970 sonrası kadın hareketinin ve LGBTİ+’ların kazanımlarına karşı bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır.”

Avrupa’da karşı-hareket ekseninde üç temel hedefin olduğunu söyleyen Özkazanç, eşcinsel evlilik ve eşcinsel haklarına, kürtaj karşıtlığı ve çocuklara cinsel eğitimlere karşı taleplerin, özellikle İstanbul Sözleşmesi’ne de karşı olan Doğu Avrupa ülkelerinden geldiğini belirtti.

‘TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KARŞITLIĞI, MİLLİYETÇİLİK VE GÖÇMEN KARŞITLIĞI GİBİ TEMALARA EKLEMLENİYOR’

Özkazanç şunları dile getirdi:

“Doğu Avrupa ülkelerinin İstanbul Sözleşmesi’ne olan karşıtlığının temel argümanı şu biçimde açıklanabilir, toplumsal cinsiyet ideolojisi (gender ideology) diye adlandırdıkları şeye itiraz etmektedirler. Onlara göre toplumsal cinsiyet ideolojisi, küresel elitler tarafından üretilen ve dayatılan bir şeydir, amacı da toplumun temel direği olan aileyi yıkmak, milli varlığı zayıflatmak, bazı ülke nüfuslarını azaltmak, insanları atomize ederek, cinsiyetsizleştirerek daha kolay yönetilebilir hale getirmek gibi akla yatkın olmayan argümanları bulunmaktadır.”

Bu söylemlerin otoriter sağ içinde milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, anti-elitizim, anti-liberalizm, anti-küreselcilik gibi diğer temalarla eklemlendiğini vurgulayan Özkazanç, cinsellik ve cinsiyet sorununun üreme, cinsellik, haz, özerklik korkusu gibi pek çok nedenle politikleştiğini belirtti.

Özkazanç, ABD’de kürtajın anayasal hak olmaktan çıkarılması, Polonya’da kürtaj yasağı, Rusya’da LGBTİ+ örgütlerinin aşırılık yanlısı olarak yasadışına çıkarılması/itilmesi, Türkiye’de son dönemdeki baskı ve yasaklar, İstanbul Sözleşmesi, Medeni Kanun değişikliği hazırlığı gibi somut durumların, karşı hareketler ve sağ-popülist rejimlerin tarihsel kazanımlara çok ciddi tehdit oluşturduğunu belirtti.

‘DİRENİŞLER GÜÇLENİYOR’

Öte yandan, “Direnişler güçleniyor” diyen Özkazanç, 2010 ve 2015 sonrası feminizmdeki dönüşümlerin ve büyük kitleselleşmenin, 2015 Amerika, 2016 Polonya, 2017’de 50 ülkede yapılan Uluslararası Kadın Grevi, 2017 ve 2018 İstanbul Gece Yürüyüşü, 2018 Arjantin ve Şili, 2020 Hindistan, 2022 İran Mahsa Amini protestoları gibi yüz binleri, milyonları harekete geçiren kadın eylemlerinin, ayrıca dijital aktivizmin, 2017 “me too” ve küresel etkisinin, popüler feminizmin yükselişinin önemli adımları olduğunu vurgulayarak sözlerini noktaladı.