'Bu kavga ölüm ile yaşam arasında'

İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği'nden Avukat Erkan Kılıç, İleri'nin sorularını yanıtladı. Kılıç "Şantiyerlede varlıkla yokluk arasında bir kavga var" dedi. Kılıç ayrıca, 14 Eylül'den itibaren şantiyelerde büyük bir kampanya başlalatacaklarını açıkladı.

Sami Menteş - İleri

İstanbul Halkalı'daki Temapark inşaatında çalışan binlerce işçinin direnişi zaferle sonuçlandı. İşçilerin TEM otoyolunu kapatarak başlattığı direnişte işçilerin yanında olan İnşaat ve Yapı İşçileri Derneği'nden Avukat Erkan Kılıç, İleri'nin sorularını yanıtladı. Kılıç şantiyelerde bir kavganın olduğunu belirterek “Her yıl yaklaşık bine yakın işçi inşaatlarda katlediliyor. Her ölüm haberinden sonra işçiler diş biledi. İşçi düşmanı politikalar işçileri direnmek ya da ölmek arasında bir tercihe zorluyor” dedi.

"YEMEKTEN KURT ÇIKMASI SON DAMLA OLDU"

Halkalı'daki direniş nasıl başladı? 

Haber sitelerinden eylemi öğrendik ve hemen dernek olarak şantiyeye gittik. İşçilerin çok öfkeli olduklarını gördük. TEM yolunu kapatmışlar. Bin kişiyle başlayan yürüyüş bütün şantiyeyi kapsayıp oradaki bütün işçilerin katıldığı bir eyleme dönüştü. İnternet sitelerinde bu işin nasıl başladığına dair çok net bilgiler yoktu. İşçilerle konuştuğumuzda anladık. O gün işçilerin birinin yemeğinden bir kurt çıkıyor ve işçiler arasında büyük tepki yaratıyor. Bu çapta bir tepkinin sadece bundan kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Bu bardağı taşıran son damla oldu. 

Bu şantiye Türkiye'deki diğer şantiyelerden farklı değil. Sigorta, ücret, yemek, barınma gibi bir dizi sorunları var. Kaldıkları koğuşlarda tahta kurusu var örneğin. Bu sorunlar işçilerin tepkili olmasına neden oldu. İşçiler nasıl yol alacaklarını bilmiyordu. Biz ne yapılabileceğine dair fikirlerimizi söyledik. İşçilerle beraber bir süreci başlattık. Burada en kritik olan şey şuydu; Birincisi, işçilerin ortak taleplerini belirlemek. İkincisi de, işverenle bu talepler konusunda görüşme yapma ve bunların bir an önce hayata geçmesini sağlamaktı. İşçilerin güvendikleri arkadaşları arasından bir işçi komitesi kuruldu. Komiteyle beraber patronla görüşmeye gittiğimizde, işçilerin talepleri karşılanmadığı takdirde bu şantiyede çalışmanın mümkün olmayacağını söyledik. Yaklaşık üç saatlik bir tartışma süreci geçirdik. Bizim ve patronun kabul ettiği maddeler üzerinden bir protokol gerçekleştirdik.

Neler var protokolün içerisinde?

İşçilerin birikmiş ücretleri var. Bu ücretlerin verileceği tarihi belirledik. Bu şantiye çok büyük bir şantiye, burada 60 – 70 tane taşeron firma çalışıyor. Bu işçiler farklı firmaların işçileri. Ama kanuna göre taşerona bağlı olarak çalışan işçi ana firmaya da bağlı olarak çalışır. Ana firma da işçiye karşı sorumludur. Onun için biz direkt ana patronla görüştük ve kendisinin imzalayacağı protokol karşısında işin devam edebileceğini söyledik. Burada işçilerin ödenmeyen ücretlerini tarihe bağladık. Belirlenen tarihte işçilerin ücretleri ödenmezse ana firmanın bizzat ödeyeceğini imza altına aldık. Bunun dışında işçilerin sigortaları, işte tam ay çalışmış olmasına rağmen 5 gün - 6 gün gibi sürelerle yatırılıyordu ya da girdi çıktı yapılıyordu. İşin aslı şu: Hukuksal bir formalite uygulayıp giriş çıkış yapılıyordu. Protokolde yer alan bu madde bizim için çok önemli. Bundan sonra işçilerin sigortaları 30 gün üzerinden yatırılacak ve geçmişe dönük eksik kalan primler en kısa zamanda tamamlanacak. İşçiler Halkalı'da olduğu ve internetten sigortalarını takip etmeleri zor olduğu için şantiye alanına iki adet bilgisayar konulmasını ve 24 saat kullanıma açık olmasını da protokole ekledik. İnternetten bakıp sigortalarında sorun olduğunu gören işçiler komiteye başvuracak ve komite bu sorunu ana firmayla görüşüp çözecek.

'ÖRNEK ALINABİLECEK BİR KAZANIM'
İşçilerin beslenme, barınma ile ilgili sorunları vardı. Örneğin soğuk su ihtiyaçlarını karşılayamıyorlardı. Sebiller var ama sayısı çok az ve birbirinden uzak. Biz bunun iki katına çıkarılmasını istedik. Bildiğimiz kadarıyla dün sebiller geldi ve işçiler kullanmaya başladı. İşçilerin kaldığı koğuşlarda tahta kuruları var ve işçiler sabaha kadar uyuyamıyor. Bu konuda etkin bir ilaçlama yapılması konusunda karar aldık. İş güvenliğiyle ilgili bir takım sıkıntılardan bahsetti işçiler. Bizim için bu konu çok önemliydi. Asansörle ilgili kimi sıkıntılardan bahsettiler, merdivenlerde açık kablolar olduğunu söylediler. İşçi böyle bir durumu görmesi halinde hemen iş güvenliği uzmanlarına bildireceğini eğer tedbir alınmazsa işçinin o gün iş bırakma hakkına sahip olmasını ve bunun alacağı ücretten kesilemeyeceğini protokole geçirdik.

Bizim için önemli olan bir diğer nokta ise şantiyede çalışan binlerce işçiyi temsil edecek olan İşçi Komitesi'nin resmi bir statü elde etmesiydi. Diğer bir nokta ise işçilerin çocuk parası olarak tabir ettiği ücret. Bu patronların işçiye verdiği bir para değil, devletin işveren üzerinden işçiye vermesi gereken bir paradır. Bunun verilmediğini gördük ve bugüne kadar verilmeyenlerle beraber bundan sonra eksiksiz verileceğini protokole ekledik. Bunlar işçilerin, emekçilerin hakkı. Patron için maliyeti çok yüksek olabilir. Halkalı'da elde edilen kazanım Türkiye'nin diğer şantiyelerinde de örnek alanabilecek bir kazanım oldu.

İnşaatlarda bakanlık denetimi yapılmıyor mu?

Denetleme yapılır, kanunda madde olarak durduğu için. Özellikle İstanbul'da büyük şantiyeler var üç-dört bin işçi çalışıyor. Bu şantiyelerin en büyükleri doğrudan Başbakanlığa bağlı TOKİ'nin şantiyeleri. Özel sektörü boşverin, Başbakanlığa bağlı bir kuruluşun şantiyelerine gittiğinizde Halkalı'daki sorunların aynısını görürsünüz. Bir müfettiş bu çaptaki bir şantiyeye gitmeden önce, şirket yetkilisini arar 'Ben teftişe geliyorum' diye. Ve o şantiye kanunlara, yönetmeliklere uygun hale getirilir. Getirilmezse de ceza falan kesilmez. Ceza ne zaman gündeme gelir? Torunlar'da görüdüğünüz gibi 10 işçi ölür, o zaman bakanlık en iyi müfettişlerini gönderir, raporlar yazılır. Uygulamalarda bakanlığın tarafını çok net görüyoruz o da patronların yanıdır. İnşaat işçisi büyük bir örgütlenme yaratabilirse, mücadele ederse bunun karşısında hiçbir gücün duramayacağını görüyoruz. İşçiler örgütlenirse, talepleri için mücadele ederse ne bakanlık ne hükümet, hiçbir şey karşısında duramaz.

'ŞANTİYELERDE VARLIKLA YOKLUK ARASI BİR KAVGA VAR'

Şantiyede işçilere hitaben yaptığınız konuşmada “Ya ölünce ya direnince gündeme geliyorsunuz” dediniz. 

Bu ülkede işçi düşmanı, halk düşmanı bir iktidar var. Bu iktidarın palazlandırdığı patronlar var. Son 10 yılda inşaat patronları eşik atladılar. 12 yıllık işçi düşmanı politikaların sonuçlarını görmeye başlıyoruz. Esenyurt'ta 11 işçi katledildiğinde ben eminim ki şantiyelerde çalışan iki milyona yakın işçi diş biledi. Her yıl yaklaşık bine yakın işçi inşaatlarda katlediliyor. Her ölüm haberinden sonra işçiler diş biledi. İşçi düşmanı politikalar işçileri direnmek ya da ölmek arasında bir tercihe zorluyor. 

O cümle şöyle bir duyguyla çıktı: İşçi arkadaşlarımızın bu kadar tepkili olmalarını biraz da Torunlar'da katledilen işçilerin tablosunu görmelerine bağlıyorum. Bu cümleyi kullanmamın bir nedeni bugün gerçekten şantiyelerde bir kavga var. Henüz topluma yansımamış olabilir. Bu kavga sadece ekmek kavgası değil, varlıkla yokluk arasında bir kavgadır. Bu kavga ölmekle yaşamak arasındaki bir kavgadır. Bugün yaşananlar inşaat işçisi açısından kabul edilebilir bir tablo değil. Türkiye bir ülkeyle düşük yoğunluklu bir savaşta olsa, belki bir yılda inşaat sektöründe ölen işçi sayısı kadar insan ölürdü. Dolayısıyla bugün şantiyelerde üstü örtülü bir savaş var. Bir tarafta işçiler diğer tarafta AKP'nin palazlandırdığı patronlar. İnşaat işçisi buna yanıt verdi. İşçiler birşeylere hazırlanıyorlar, bu hazırlık aynı zamanda emekten yana olanlara bir çağrıdır. 

Dernek olarak Torunlara gittiniz mi? Oradaki işçilerin durumu nedir?

Torunlara gittik. İnşaat firması AKP'ye yakın olduğu bilinen bir firma. Dolayısıyla işçilerin bir tepki üretmesine müsaade etmeden kalabalığı dağıttılar. İşçilerin orada toplu olarak bulunmaması için şantiyeyi kapattılar. İşçilerle konuştuk, oradaki tepkinin de Halkalı'dan farklı olmadığını gördük. Aynı sorunları yaşıyorlar. Belki orada işçilerin daha fazla organize olması mümkün olsaydı aynı tepkiyi gösterebilirlerdi. Ben şuna inanıyorum: Halkalı'da işçilerin vermiş olduğu mücadelenin sonuçlarını kısa bir süre içerisinde daha fazla göreceğiz. İnşaat işçisi bugün çok bilinçli olmasa da kendiliğinden bir mücadele arayışı içerisinde olduğunu biliyorum. Burada bize büyük görevler düşüyor. 

'BAKANLIĞA GİDECEĞİZ'

Dernek kurulalı bir yıl oldu. Neler yaptınız, hedefleriniz nelerdir?

Derneğimizi kurarken kalkış noktamız şuydu: SGK verilerine göre bugün 1 milyon 600 binin üzerinde kayıtlı inşaat işçisi var. Kayıt dışını da dahil edersek -ki kayıt dışı çalışma bu sektörde çok fazla- 2 milyonun üzerinde inşaat işçisi var. Ama Türkiye'de işçi sınıfının çok büyük bir kesimini oluşturmasına rağmen bu alanda bir örgütlenme yok. Sendikalar var ama bunlar çok açık tabela sendikası. Bunun nedeni ise Türkiye'deki sendikal anlayış bundan 30-40 yıl önceki anlayış. Sınıfın yapısı, şartlar değişti, buna uygun bir örgütlenme anlayışına geçilmeli. Derneğin kurulmasının nedeni tam da budur. Dernek mevcut sendikaların durumuyla inşaat sektöründe örgütlenme yapılamayacağını gördü ve dolayısıyla daha uzun soluklu bir sendikal anlayıştan ziyade, daha fiili mücadeleyi göz önünde bulunduran ve sınıfı örgütlerken de fiili mücadeleleri referans alarak bir model geliştirmeye çalıştı. 

Dernek kurulduktan sonra İstanbul'un bütün şantiyelerinde afişlerimizi astık ve telefonlarımız günlerce susmadı. Çünkü bu afişte işçiler ilk defa kendilerinin temsil edilebileceğini, kendilerinin yer edinebileceği ve hakları için mücadele edebileceği bir yer olduğunu anladılar. Her akşam işçilerin daveti üzerine biz şantiyelere gittik. Haklarının neler olduğunu anlattık. Derneğin şu anda bini aşkın üyesi var. 

"14 EYLÜL'DE BÜYÜK BİR KAMPANYA BAŞLATIYORUZ"

Biz inşaat işçisinin temel hakları olan 7-8 maddelik bir talepler listesi hazırladık. 14 Eylül'den sonra bütün şantiyelerde imza kampanyası başlatıyoruz. Binlerce inşaat işçisinin bu talepler altında imzasını toplayarak, Ankara'ya Çalışma Bakanlığı'na gideceğiz ve diyeceğiz ki: Biz bu ülkede üretenleriz. Bu ülkede sizin oturduğunuz konutlar, bakanlığın binası, meclisin binası, bulunduğunuz her yer bizim emeğimizle yapıldı. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Yaklaşık bir hafta sonra imza kampanyamıza start vereceğiz. Asıl hedefimiz bu taleplerin meclis tarafından iş kanununu bir parçası haline getirilmesidir. Şunu düşünün Türkiye'de emeklilik yaşı 65 ama siz belki 14 yaşından beri inşaatlarda çalışmış ve 60 yaşına gelmiş bir inşaat işçisine 30. kata çık ve dış cephe boyası yap diyorsunuz. Bu kabul edilebilir birşey değil. Bütün bunlar veri alınarak kanunda değişiklik yapılması gerekiyor. İnşaat işçisinin bu hakları elde edebilecek iradeye, öfkeye sahip olduğunu Halkalı'da görmüş olduk.

Türkiye'de işçi sınıfının hakkında ezbere bir kanı var. Sınıfa çok uzaktan bakarak değerlendirmeler yapıyoruz. Oysa oradaki hayat bambaşka. Ben şuna inanıyorum: Halkalı da bunu göstermiştir. Bugün sınıfla doğru bir bağ kurulduğunda, buradaki öfke tepki bilinçli ve örgütlü hale geldiği sürece -buna da açık olduklarını görüyorum- ülkede çok şey değişecektir.