Bir zalimin portresi: Kral Abdullah

Dünyada kadın-erkek eşitsizliğinin, sınıf ayrımlarının, şeriatçı diktanın, emperyalizme uşaklığın en net örneklerinden birini oluşturan Suudi Arabistan'ı yirmi yıldır yöneten Kral Abdullah dün gece öldü. Abdullah'ın portresi zalim Suudi rejiminin halk düşmanı rolünü bütün yönleriyle ortaya koyuyor.

A. Meriç Şenyüz - İleri Haber

ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli müttefiklerinden Suudi Kralı Abdullah Bin Abdüllaziz El Suud 91 yaşında öldü. Kral Abdullah 20 yıllık iktidarı boyunca Suudi monarşisini yönetmişti.

Abdullah bin Abdülaziz, 1 Ağustos 1924 yılında, Necid Sultanlığı'nın Riyad Bölgesi'nde doğdu. Babası Abdülaziz El Suud, annesi Fehda bint Asi Surayim idi. 'Soylu' Suudi Ailesi'nin bir üyesi olarak büyüdü, hayatı boyunca herhangi bir üretim faaliyetinin içinde bulunmadı. En az 11'iyle resmen evlendiği (eşlerinin tam sayısı bilinmiyor, resmen evlendiği kadınlar önde gelen Arap aşiretlerinin kızlarıydı) geniş bir harem kurdu 16'sı resmen kabul edilen pek çok çocuğu oldu. 

1982’de Veliaht Prens olan Abdullah Bin Abdülaziz, ülkenin yönetimini aslında tahta oturmadan 10 yıl önce yani 1995’te üstlenmeye başladı. Kral Fahd’ın felç olmasının ardından Abdullah Bin Abdülaziz olağanüstü güç ve yetkilere sahip veliaht prens sıfatıyla ülkeyi yönetmeye başladı. 

Aslında Kral Abdullah'ın yönetsel işlevi çoğunlukla ABD'li danışmanlarının yapmasını istediklerini yapmaktan ibaretti. Petrol zengini Suud ailesi, onun yönetiminde de Suudi Araplarını tam bir diktatörlükle yönetmeyi sürdürdü. Suudi ekonomi politikası, ülkenin zengin petrol yataklarından elde edilen gelirle kraliyet ailesi ve önde gelen aşiretlerin görgüsüzce bir lüks içinde yaşaması, tebaaya da bu petrolden sadaka dağıtılması üzerine kuruluydu. Ülkedeki gerçek üretim faaliyetini ise yabancı şirketler ve buralarda çalışan yabancı işçiler yerine getiriyordu. Bu üretimden kopuk ekonomi Kral Abdullah döneminde de aynen devam etti.

ABD'NİN İŞBİRLİKÇİSİ
Kral Abdullah, dış politikada da önceki Suudi krallarının çizgisinden ayrılmadı. 20 yıllık yönetimi boyunca önceki Suud kralları gibi ABD'nin Ortadoğu'daki en yakın işbirlikçisi olma pozisyonunu sürdürdü. 2001'deki 11 Eylül saldırılarının ardından, dünyaya El Kaide ile mücadele ettiğine dair güçlü bir mesaj vermek için yoğun çaba harcadı. 2005'te tahta geçerek, sadece fiilen değil resmen de devletin başı oldu. 

BAHREYN'DE İŞGALCİ
Batı destekli Arap Baharı projesiyle Arap coğrafyasındaki görece laik, Baas rejimleri demokrasi söylemiyle emperyalist kampanyanın hedefi olurken, Vahabi şeriatına dayalı tam bir monarşi olan Suudi Krallığı'nda demokrasinin zerresinin bulunmadığından bahseden olmadı. Bahar, Bahreyn'e dayandığında Suudi Arabistan 'Bahar'a müdahil oldu. Kral Abdullah çoğunluğu Şii olan protestocuları bastırmak amacıyla Bahreyn yönetimine askeri destekte bulundu ve bu ülkeye 40 bin asker yolladı.

HANGİ REFORM?
Kral Abdullah, emperyalizmin algı yöneticileri tarafından 'reformcu kral' ilan edildi. Emperyalist merkezlerin politikalarıyla tam uyum halinde olduğu için, bu şeriatçı diktatörlüğün bir şekilde parlatılması, kamuoyundan gelebilecek, 'diktatörü destekleme' eleştirilerinin 'bakın o reformcu Kral' söylemiyle yumuşatılması gerekiyordu. Abdullah'ın sözüm ona reformları, bazı öğrencilerin yurt dışına yüksek lisans ya da doktora için gönderilmesi gibi göstermelik düzenlemelerden ibaret kaldı. 2005 ve 2011'de hiçbir bağlayıcı karar alamayan Belediye Meclisleri için seçimi yapılması büyük bir demokrasi hamlesi olarak sunuldu. 2015'te yapılacak Belediye Meclisi seçimlerinde kadınlara oy verme hakkının tanınacağının açıklanması ise kadın-erkek eşitliği yönünde büyük bir hamle olarak karşılandı. Oysa Suudi kadınlarının otomobil kullanma hakkı bile yoktu. Kral Abdullah öldüğünde Suudi Arabistan, Dünya Ekonomik Forumu'nun cinsiyet eşitsizliği listesinde 142 ülke arasında 130'uncu sırada yer alıyordu.

AKP'NİN MÜTTEFİKİ
Kral Abdullah, Türkiye'de de AKP rejiminin en önemli destekçileri arasında yer aldı. AKP yönetiminin ekonomi politikasında acil ihtiyaç duyduğu sıcak para girişlerinin önemli bir kısmı Katar ya da Suudi Arabistan kaynaklıydı. 'Arap Baharı' adı verilen süreçte Suriye'nin yıkıma uğratılmasında Türkiye ve Suudi Arabistan tam bir işbirliği yaptı. Ancak iki ülkenin yolları Mısır'da ayrıldı. Mısır'daki Baas iktidarının yıkılmasında işbirliği yapan Erdoğan ve Kral Abdullah, buradaki Müslüman Kardeşler iktidarına karşı yükselen halk hareketinin ardından gelen askeri darbe konusunda fikir ayrılığına düştü. AKP, Mısır'da Müslüman Kardeşler'i desteklemeyi sürdürürken Suudi Kralı Sissi'nin askeri yönetimiyle hemen yakın ilişkiler kurdu.

İSRAİL'İN DOSTU
En zengin Arap ülkesinin başında bulunun Kral Abdullah, Arap coğrafyasının en önemli sorunu olan Filistin meselesiyle ise hiç ilgilenmedi. İsrail Gazze'de katliamlar yaparken Filistin yoksulları mülteciliğe zorlanırken, İsrail yönetimiyle iyi ilişkiler kurmayı sürdürdü. 

DARISI DİĞERLERİNİN BAŞINA...
Kral Abdullah, ABD emperyalizminin bölge taşeronluğu, üretimle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir rant ekonomisi, sınıf, cinsiyet ve ırk eşitsizlikleri, koyu bir gericilik ve her türlü özgürlüğün acımasızca bastırılmasıyla karakterize olan bir ülke devraldı ve ölümüyle kendisinden sonraki krala aynen böyle bir ülke bıraktı. Bu gericilik dönemi geride kalıp Arap halkları özgürleştiğinde bölgenin tarihi yeniden yazılırken o tarihte bir dipnot bile olamayacak. Darısı diğer diktatörlerin başına...