‘Asasız Musa’ gösterime girdi

1992’de katledilen Kürt aydını Musa Anter’in yaşamını konu alan “Asasız Musa” (Musaye be Asa) adlı film 3 Ekim’de sinemalarda vizyona girdi. “Asasız Musa” ilk kez İstanbul Film Festivali’nde izleyici karşısına çıkmıştı.

Kaya Özkaracalar

“Asasız Musa”nın yönetmeni Aydın Orak daha önce “Bir Başkaldırı Destanı: Berivan” (2009) adlı ve 1992 yılında Cizre’deki Nevruz direnişini konu alan bir orta-metraj belgesel çekmişti. Orak’ın ilk uzun metraj çalışması olan “Asasız Musa” da en geniş anlamda belgesel kategorisinde bir film; ancak, kesinlikle konvansiyonel bir belgesel değil. “Asasız Musa” yalnızca birkaç röportaj dışında ağırlıklı olarak dramatize sahneler içerdiği için değil, genel yapısı itibariyle son derece soyut bir anlatıma dayandığı için adeta deneysel film kategorisine de yaklaşıyor. Böylesi bir yönelim ise sinemamızda çok nadir denenmiş bir çaba olarak dikkate ve kayde değer ama öte yandan “Asasız Musa” bu çerçevede ancak kısmen başarılı olabilmiş bir çalışma.

Yönetmenin bariz biçimde metafor oluşturma saikiyle tasarlayıp gerçekleştirdiği mizansenlerin kimileri, açıkçası biraz amatörce görünmekten kurtulamazken kimileri çarpıcı biçimde belleklerde yer edici nitelikte. Örneğin toprak bir zemin üzerine koyulmuş bir daktilonun bir recm eylemi kurbanı gibi taşlanarak giderek taşlar altında gömülü hale gelmesi iyi düşünülmüş ve yeterli bir yetkinlikle perdeye yansıtılmış bir fikir. Ancak aynı olumlu değerlendirmeleri filmdeki her mizansen için yapmak olanaklı değil.

Öte yandan “Asasız Musa”nın asıl sorunu, Anter’i zaten iyi tanıyanlara onu anımsatmak amacıyla mı, yoksa 1990’ların faili meçhul kurbanlarından biri olarak ismine aşina olmanın ötesinde pek tanımayanlara tanıtmak amacıyla mı yapıldığının belli olmaması. Her iki durumda da, Anter’in yaşamı boyunca Kürt kimliğinden dolayı baskılarla karşılaşmış ve de bu baskılar karşısında direngenliğini sürdürmüş bir Kürt aydını olduğuna dair genel bir izlenim bırakmayı sağladığı söylenebilir. Ama pek tanımayanlara tanıtmak özel olarak amaçlandı ise, meraklı izleyicileri başka kaynaklara yönelmeye teşvik edici olduğundan ötesi söylenemez.

Örneğin Anter’in yaşamında, hatta Türkiye’deki Kürt edebiyatında tarihsel olarak büyük yer tutan “Kımıl” şiirinin dizeleri filmin sonlarına doğru anlatıcı ses üzerinden okunmakla kalıyor ve herhangi bir tarihsel bağlama oturtulmuyor. Diğer yandan, Anter’in “bölücü” olmadığının söylediği, Türklerle Kürtlerin birarada yaşaması gerektiğini savunan sözleri ile herhalde Kürtler kastedilerek “biz tarihte birlik olabilseydik, Osmanlılar, Araplar ve diğerleri bize uşaklık etmek zorunda kalırlardı” minvalindeki bir belagatın aynı filmde yeralması en hafif ifadeyle şaşkınlık yaratıyor. Şayet bu replik yarattığı etkiden başka bir amaç niyetlenilerek filme konulduysa da bunun anlaşılmasının sağlanmasının başarısız olduğu açık. Ayrıca yine filmin bir yerinde duyulan bazı seviyesiz, bel-altı “esprilerin” (!) de hangi bağlamda kullanıldığı belirsiz. Adeta yönetmen, elindeki bazı özel arşiv ses kayıtlarını gelişi güzel filme serpiştirmiş gibi duruyor.

‘Tam bağımsız’ bir film: Biz Babasız Büyüdük

“Asasız Musa”, “sanat sineması” sayılan filmlere gösterim olanağı sunan “Başka Sinema” salonları zinciri bünyesinde gösterime girdi. Geçtiğimiz yıllarda ya hiç gösterim şansı bulamayan ya da ancak tek bir salonda ve tek bir hafta gösterim olanağı yakalayabilen “sanat filmleri” geçen yıl oluşturulan “Başka Sinema” zinciri üzerinden hem Istanbul’da birkaç salonda birden, hem de Istanbul dışındaki bazı kentlerde aynı anda gösterime girebiliyor ve aşamalı olarak azalan seans sayılarıyla olsa da bir ay kadar gösterimde kalıyor. Ancak “Başka Sinema”ya da dahil olamayan kimi filmler de oluyor.

Ahmet Çadırcı imzalı “Biz Babasız Büyüdük” de böylesi filmlerden. Çadırcı’nın, kendi memleketi Adana’da çektiği “Biz Babasız Büyüdük” geçen hafta sürpriz biçimde ve tamamen yönetmenin kişisel çabalarıyla son derece sınırlı ölçekte vizyona girebilmişti. “Başka Sinema” dahil başvurduğu her yerde ilgisizlikle karşılaşan Çadırcı, son çare olarak filmini Şişli’deki Setem Akademi adlı kurumun 36 koltuklu salonunda izleyici karşısına çıkarmak için anlaştığını duyurduktan hemen sonra Beyoğlu’nda düşük bilet fiyatlı eski tip bir “halk sineması” olan Majestik’ten de son dakikada olumlu geri dönüş almıştı. “Biz Babasız Büyüdük”ün Majestik’teki vizyonu bir hafta sürdü ve film ikinci haftasında yalnızca Setem Akademi’de gösterimlerini sürdürüyor. Oysa Kırgız yazar Aşım Cakıpbekov’un öykülerinden uyarlanan “Biz Babasız Büyüdük”, orta gelişkinlikteki bir köy yaşamından bir kesiti, ilkokul öğrencileri arasındaki bir “çocuk aşkı” öyküsü üzerinden otantik biçimde perdeye getiren ve yüksek beklentilerle gidilmezse en azından bu açıdan 80 dakika ayırmaya değebilecek bir çalışma.

DAHA FAZLA