Afetlere karşı yurttaş gücü: Afet Dayanışma Ağı

Afetlere karşı yurttaş gücü: Afet Dayanışma Ağı

Yangınların ilk gününden itibaren afet bölgelerinde aktif görev alan ve yangın söndürme çalışmalarına katılan Afet Dayanışma Ağı’nın Temsilcisi Selmin Balıbaş, ¨Ya afete teslim olacaksın ya da afete karşı bir güç olacaksın¨ diyerek herkesi afet dayanışma gönüllüsü olmaya çağırdı.

İzel Sezer - @izelsezer

Ülkenin farklı noktalarında 28 Temmuz'dan bu yana süren yangınların tamamı hala kontrol altına alınamadı. Devam eden yangınlar on binlerce canlının yaşam alanlarını yok ederken, AKP iktidarı ise yangınlara uzun bir süre boyunca seyirci konumunda kaldı. Bu süreçte yangın bölgelerindeki halk ve Türkiye’nin dört bir yanından yangın bölgelerine hareket eden afet gönüllüleri, yangınları söndürmek için büyük çaba sarf etti.

Yangınların başladığı ilk günden itibaren gerek afet bölgesinde gerekse yardım koordinasyonlarında gönüllülerinin aktif görev aldığı Afet Dayanışma Ağı’nın Temsilcisi Selmin Balıbaş, afet gönüllülüğünü ve devam eden yangınlarda gönüllülerin nasıl çalışmalar yaptığını İleri Haber’e anlattı.

Yangınların ilk gününden itibaren afet bölgelerinde gönüllülerini gördüğümüz Afet Dayanışma Ağı nedir?

Afet Dayanışma Ağı, koronavirüs salgınının başladığı dönemde ortaya çıktı. Bu süreçte, dayanışma ağları birçok faaliyet alanında örgütlenmesini sürdürüyordu. Bizim de 14-15 yıldır devam eden afet gönüllülüğümüzün vermiş olduğu cesaretle ‘Afet gibi bir alanda dayanışma ağı neden olmasın?’ diyerek bu çalışmayı pandeminin başında başlatmış olduk. Sonrasında çığ gibi büyüdü, çok değerli insanlar bu çalışmaya dahil oldu. Her ne kadar afet dayanışması adı altında çalışmalarımızı sürdürsek de bu çalışmanın temeli aslında yerel afet gönüllülüğüdür.

‘AFET ÇALIŞMALARINDA ÖRGÜTSÜZSENİZ HİÇBİR BAŞARIYA ULAŞAMAZSINIZ’

‘Yerel afet gönüllülüğü nedir’ dediğimizde afetlere ve çevreye karşı duyarlılığı ve bilinç düzeyi gelişmiş, kendi yaşadığı bölgede bir afet yaşandığında uzman ekipler gelinceye kadar müdahale kapasitesi olan, temel bilgi ve beceriyle donatılmış organize ekiplerden bahsediyoruz. Bir diğer konu ise, toplumun afetlere hazırlıklı olma ve zarar azaltma faaliyetleri konusunda bilinçlendirilmesi gerek. Bu konu çok önemli. Risk algısının geliştirilmesi gerekiyor. Gönüllülerin gerekli beceri ve kaynakları edinmesi ve örgütlenmesi gerekiyor. Buradaki en önemli anahtar kelime örgütlenme. Çünkü bu gibi çalışmalarda örgütsüz olduğunuz zaman hiçbir başarıya ulaşamazsınız.

Diğer bir konu ise afetlerin ilk dakikalarında herkes kendi başınadır. Burada hiçbir devlet kurumunun, hiçbir acil hizmetin size ulaşma imkanı yoktur, istese de ulaşamaz. Dolayısıyla bizi bu noktada afetin zararlarından sadece kendi bilgimiz ve becerimiz koruyacak. İlk 72 saat dediğimiz altın saatlerde her bireyin hazırlıklı olması bu yüzden çok önem taşıyor.

Yıllardır dikkat çekmek istediğimiz diğer bir konu da gönüllülerin afet yönetim sistemi içinde tanımlı hale gelmesi. Bunun için de mücadele ediyoruz. Bu gönüllülerin kanun maddeleriyle yasal korumaya alınması gerek. Çünkü siz bir çalışmaya dahil olduğunuzda, bir operasyonda herhangi bir zarar gördüğünüzde kanunen hiçbir hakkınız olmuyor. Ne tazminat alabiliyorsunuz ne de sakatlığınızın veya diğer mağduriyet durumlarınızın karşılanması gibi bir şey yok.

‘MARMARA DEPREMİ’NDEN DERS ALINMADIĞI GÜN GİBİ ORTADA’

Biliyoruz ki büyük bir afet durumunda, mesela beklenen büyük İstanbul depremi gibi bir afette on binlerce afet gönüllüsüne ihtiyacımız olacak. Afet gibi olağan dışı durumlarda uzman ekipler gelene kadar yaralıların birçoğu aile üyeleri, komşular veya mahalle sakinleri tarafından kurtarılıyor. Bu kurtarma işlemleri de bilinçsizce yapıldığında işte o zaman sakatlıklar ve ölümler meydana geliyor. 1999 Marmara Depremi’nde tam da bu oldu, bu tecrübeler edinildi, yaşandı. Peki bundan ders aldık mı derseniz, bundan ders alınmadığı gün gibi ortada.

‘YANGINLARIN YÜZDE 94’Ü İNSAN KAYNAKLI’

Türkiye’nin dört bir yanında çıkan yangınları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Afet denildiğinde çoğunlukla aklımıza ilk olarak deprem geliyor nedense. Oysa afet, çok farklı şekillerde de karşımıza çıkabiliyor. Mesela büyük yangınlar, orman yangınları da bunlardan biri. Basit bir yanmanın yangın haline dönüşmemesi için daha çok küçükken söndürülmesi gerekir. Vaktinde müdahale ederseniz büyük bir faciadan da kurtulmuş olursunuz. Müdahale edemezseniz ne olur, hele ki burası bir ormanlık alansa yangın bir dakika gibi bir sürede tahmin bile edemeyeceğiniz bir boyuta ulaşır. Temmuz ve ağustos aylarının orman yangınlarının en çok çıktığı aylar olduğunu biliyoruz. İstatistiklere göre orman yangınlarının yüzde 94’ünün insan kaynaklı olduğunu da biliyoruz. İnsan kaynaklıdır derken sadece sabotaj veya kundaklama anlaşılmasın. Bilerek ya da bilmeyerek, ihmal, kaza, dikkatsizlik nedeniyle sebep olduğumuz yangınlardan bahsediyoruz burada.

Bir orman yangını başladıktan sonra onu başlangıçta söndüremezsek çok büyük bir yangın haline geliyor. Bunun birçok etkeni var. Bunların en önemlileri, meteorolojik faktörler, bölgenin topografik yapısı ve yanıcı madde. Ormanlarda zaten yanıcı maddeden bol bir şey yok ne yazık ki. Meteorolojik faktörler dediğimizde de bütün dünyada yükselen sıcaklıkların etkisi mevcut. Bir yandan buzullar eriyor, bir yandan kuraklık tehlikesi dünyayı etkiliyor. Var olan kapitalist üretim sistemi iklim krizinin oluşmasındaki en baş etkendir bu yüzden de bu sistemin bir an önce yok edilmesi gerekiyor. Şu dönem ülkemizde de hava sıcaklıkları oldukça yüksek seyrediyor ve bağıl nem oranını düşürüyor. Ormanlık alanda da bilindiği üzere belli bir oranda nemin olması lazım. Bu nem %15 gibi bir oranın altına düşerse yangın tehlikesi kapıda demektir.

‘YANGINLARDA SUÇLU ARIYORSAK BİZİ YÖNETENLERE BAKMALIYIZ’

Sadece nem oranının düşmesi veya iklim krizi tek başına yangın sebebi değildir. Bu faktörler sadece yangın ortamını hazırlıyor, yangının başlamasını çok kolaylaştırıyor. İşte tam da bu aşamada insan faktörü devreye giriyor. Bazen farkında olmadan bir ormanın yanmasına sebep olabiliriz. Çoğu kez ormanda piknik yaptıktan sonra bıraktığımız şişeler, atıklar, kırık camlar, yaktığımız mangalın közünü söndürmeden bırakmak, ateşin etrafını korumaya almamak ve tam söndürmeden ortamdan ayrılmak yangınlara sebep olabiliyor. Bazen de yangınlar bilinçli çıkarılabiliyor. Mesela tarla yeri açmak isteriz, anız yakarız. Ya da çıkar sağlayabileceğimiz bir alan oluşturmak isteriz. Ama genelde bir orman yangını başladığında ilk gelen sabotaj veya terörize bir eylemdir nedense.

Bu konuyla ilgili bir örnek vereyim. 2020 yılında çıkan orman yangınlarının sadece 4 tanesi terör kaynaklı, geri kalan 2 binin üzerindeki orman yangını insan kaynaklı. Bu yangınların çıktığı yerlerin engebeli ve çok yüksek eğimli olması sebebiyle de yangınlara kara araçlarıyla müdahale etmek çok zorlaşıyor, helikopter veya uçak müdahalesi gerekiyor. Türkiye’de hala devam eden yangınlarla ülkenin dört bir yanından gelen birçok itfaiye ekipleri, ormancılar, sivil toplum kuruluşları, gönüllüler canla başla müdahale ediyor. Yangının 13. gününü yaşıyoruz ve yangın bu kadar büyümemeliydi. Devlet elindeki kaynakları etkili ve bilinçli kullansaydı, zamanında müdahale etseydi bugün bu faciayı bu boyutta kesinlikle yaşamamış olacaktır. Burada bir suçlu arıyorsak bu suçluya bizi yönetenler dememiz gerekiyor. 

‘İŞ BİLMEZ KADROLARIN KİLİT MAKAMLARA KONULMASI ÜLKEYİ YAKIYOR’

Bölgenin sahip olduğu ağaç örtüsü de kızılçam denilen bir ağaç türü. Bu ağaç, ateş yakarken kullandığımız çıranın ham maddesi olan ağaç. Nem oranının çok düşük olduğunu söylemiştik zaten. Bir de karadan esen rüzgarlar var. Karadan esen rüzgar bu yangınların bu kadar büyümesinde en büyük sorun oldu, fön rüzgarı etkisi yarattı. Bu rüzgarla çok hızla yayılan bir yangınla karşı karşıya kaldık. Yangın büyüdükçe de çok yüksek bir ısı, çok yüksek bir enerji açığa çıktı. Isı bu sefer rüzgara karşı kendi hava akımını oluşturuyor. Bu durumda da başka yerlere taşınır hale geliyor ve gittiği her yeri tutuşturmaya çalışıyor. Rüzgarın etkisiyle de taşınan ve yayılan ısı gittiği her yerde, değdiği her ağaçta bir yangına sebep oldu. Burada en önemli sorun, her yır tekrarlanan bir yangın tehlikesi olduğunun bilinmesine rağmen bu duruma hazırlıklı olunmaması. Dolayısıyla burada bir ihmalkarlık var; bu yurttaşların değil, yöneticilerin sorumluluğudur. İş bilmez, beceriksiz kadroların kilit makamlara konulması bu ülkeyi yakıyor, yıkıyor, sele teslim ediyor, her şekilde yok ediyor.

‘GÖNÜLLÜLERİMİZ GÜNLERDİR SAHADALAR’

28 Temmuz’dan bu yana devam eden yangınlarla ilgili neler yaptınız veya neler yapmayı planlıyorsunuz?

Yangının ilk başladığı andan itibaren derhal harekete geçtik. İkinci gününde Manavgat’ta yangın bölgesindeydik. Ekibimiz Manavgat’ta bir kamu yurduna konuşlandı ve sonrasında itfaiye birlikleriyle birlikte görev yaptı. Görev emri nereye çıkarsa oraya müdahaleye gittiler. İstanbul’daki gönüllülerimizle beraber 18 Temmuz’da Maslak’taki İstanbul Orman 1. Bölge Müdürlüğü’nde orman yangınlarına müdahale birinci kur eğitimlerine katılmıştık. Neredeyse 10 gün sonra böyle bir felaketle karşılaştık. Hepimizde var olan taze bilgilerle bilgili ve bilinçli şekilde müdahale ekibinin içinde yer almış olduk. Bu da aslında gönüllülerimiz için büyük bir avantaj oldu. Bilgilerini sahada deneyimleme tecrübesi yaşadılar. Burada bireysel kazanımlar da söz konusu. Günlerdir sahadalar, bedensel yorgunluklarının sınırına ulaştılar. Gece saat 3 civarında yurda dönüyorlar ve sabah tekrar kalkıp bölgeye geçiyorlar. Dayanıklılıklarını, arazideki performanslarını bir anlamda test ettiler. Uykusuzluğa ve sıcaklığa ne kadar dayanabildiklerini gördüler. Bu durum bizim sonraki çalışmalarımızda bir kazanım olarak geri dönecek.

‘İLK HEDEFİMİZ, TÜM GÖNÜLLÜLERİMİZE ORMAN YANGIN GÖNÜLLÜSÜ EĞİTİMLERİNİ ALDIRMAK OLACAK’

Müdahale çalışmalarına Toplumsal Afet Derneği’yle birlikte dahil olduk. İstanbul İtfaiyesi başta olmak üzere diğer itfaiye ekipleri ve orman personeliyle çalışıldı ve çalışmalar devam ediyor. Bizim ekibimizin dahil olduğu pperasyonlar genelde yangına müdahale, güvenli bölge oluşturma ve soğutma çalışmaları şeklinde gerçekleştiriliyor. Bölgedeki diğer gönüllülerimiz de kriz masalarında ve afet koordinasyon merkezlerinde gelen yardımların tasnifinde, dağıtılmasında görev alıyor.

Bu yangınlar söndürüldükten sonraki süreçte hedefimiz, bütün gönüllülerimize orman bölge müdürlüklerinde orman yangın gönüllüsü eğitimlerini aldırmak olacak. Üç kur üzerinden verilen bu eğitimleri geçebilirseniz, ekipman donanımlı yangın gönüllüsü oluyorsunuz.

Yine bu süreçte gönüllü katılımlarımız tepe noktasına ulaştı. Farklı bölgelerden katılımcılarımız var. Eğitim gruplarımızda temel eğitimlerimizi tamamlayarak yerel örgütlenmelerimize hızla devam edeceğiz.

‘GELİN, HEP BERABER YAŞAYALIM VE YAŞATALIM’

Afet dayanışma gönüllüsü olmak isteyen yurttaşlara neler öneriyorsunuz, sizinle nasıl iletişime geçebilirler?

Afet gönüllüsü çalışmasına dahil olduğum ilk andan beri tek hedefim ulaşabildiğim herkesi afet gönüllüsü yapmak. Bunu tabii ki ben tek başıma yapamam ama benim gibi düşünen arkadaşlarımla afet dayanışmasını oluşturduk ve herkes kendisine ve yakın çevresine yetecek kadar bilgi ve beceriyle donatılıp afet gönüllüsü ordusu içinde yerini alabilir. Bu hiç de rüya değil, hayalimize son hızla koştuğumuz bir hedef. İşi çok karmaşık hale de getirmek istemiyoruz. Sistem belli: İlk saatlerde yalnızsın. Buna göre ya afete teslim olacaksın ya da afete karşı bir güç olacaksın. Yaşamak ve yaşatmayı seçersen insanlığın sana çok ihtiyacı olduğunu da göreceksin. Herkes hayatında en az bir kere bir can kurtarmalı. İnsanlığın tarafında olmak bizim için bir yaşama sebebi, bu hayata sadece yemek içmek için gelmiş olamayız. Sabahattin Ali’nin de dediği gibi, yaşamak için çok başka şeyler gerekli.

Gönüllü eğitimi almak, her türlü afet ve acil durumlarda ilk müdahale kapasitesine sahip olmak, yerellerde ekiplerimizin içinde yer almak ve katkı sunmak isteyen herkes bize ulaşıp eğitim çalışmalarımıza katılabilir. Her aileden en az bir kişi afet gönüllüsü olmalıdır. Hep apartmanın, her sitenin kendi gönüllü ekipleri çıkmalıdır. Şu an yaşadığımız ülke şartlarında, ilerici güçlerin afet sonrası saha kontrolünü ele alması en hayati konulardan bir tanesidir. Bu yüzden herkesi gönüllü ordumuzun bir neferi olmaya davet ediyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan bize ulaşabilirler. Bizim sloganımız, ‘Yaşamak ve yaşatmak için’. Gelin bunu hep birlikte yapalım diyoruz.